Birkaç gün önce televizyon kanallarından birinde geçen alt yazılarda, “Diyanet, su kuyusu açmak için bağış bedellerinde limiti 20 bin dolar olarak belirledi” gibi bir ifadeyi okuyunca hemen o günkü döviz kuruna göre bir hesap yaptım. Buna göre bir su kuyusunun maliyeti aşağı yukarı 290 bin TL’ye geliyordu. Birkaç hafta önce Konya merkezli Ahde Vefa Turan Birliği Derneği vasıtası ile bazı yakınlarımın bu tür hayırlarına aracılık ettiğim için konu hakkında bilgim vardı. Diyanet İşleri Başkanlığı ya da Türkiye Diyanet Vakfı’nın belirlediği para bana çok abartılı gelince tekrar bir araştırma yaptım.
Ahde Vefa Turan Birliği Derneği Afganistan, Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’de kuyu açtırıp çeşmeler yaptırıyor. Mesela söz konusu haberin çıktığı gün yeni bir su kuyusu siparişi vermişler. 70 metre derinlik, 2500 litrelik su deposu, tulumbası, üç çeşmesi olan ve güneş paneli ile çalışan böylesine teferruatlı bir iş için 1900 dolara anlaşmışlar. Hesap edildiğinde Diyanetin belirlediği meblağın onda birinden daha az bir rakam çıkıyor.
Açılmasına vesile olduğum kuyu ve çeşmelerin hemen her safhasını fotoğraf ve videolarla belgeleyip gönderdikleri ve daha önce açtıranlardan da bildiğim için herhangi bir yanlışlık yok. Yine bu haber üzerine yaptığım araştırma sonunda, güvenilir üst düzey eski bürokratlarımızdan birinin de bu işi yapan bir başka dernek ya da vakfa 3000 dolar ödediğini öğrendim.
Tabii konu konuyu açıyor, dert derdi çağrıştırıyor ve aklıma neler neler geliyor… Yılını hatırlamıyorum ama 20 yıl kadar önce yine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Hacı adayları ve umreciler için çanta/valiz almak üzere Çin’e altı kişilik bir ekip gönderdiğini öğrenince hayret etmiş ve şaşırmıştım. En az elli yıldan beri yazı hayatının içinde olduğum için daha önce bir vesile ile bu konuyu da yazdığımı hatırlıyorum. Bir defa Türkiye’de çanta ve valiz imalatı olduğu için hele de Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun Çin’den alması olacak iş değil. Bu iş için altı kişilik ekip gönderilmesi ise abesle iştigal ve israfın, savurganlığın daniskası; öyle değil mi? Efendim, orada ucuzmuş! Peki, 6 kişi Çin’e yürüyerek mi gidip gelmişlerdi? Uçak biletleri, otel paraları, yeme içme bedelleri, harcırahları derken daha pahalıya mal olduğu kesin.
Diyanet’ten bir örnek daha:
Elimde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2003 yılında yayınladığı Camiler ve Eğitim Merkezleri Albümü isimli bir kitap var. Kitapta, Başkanlık tarafından Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Balkanlar ve Kafkas Ülkeleri’nde başkanlıkça yaptırılan camiler hakkında resimli, açıklamalı bilgiler yer alıyor. Bu camilerden biri de Azerbaycan’a giden hemen herkesin gördüğü Bakü Şehitlik Camii. Kitapta verilen bilgiye göre 1996 yılında hizmete açılan bu cami 832 bin ABD dolarına mal olmuş. Buraya kadar diyecek bir sözüm yok. Ancak aynı proje bundan tam 9 yıl sonra ve 2005 yılında Türkiye’den hayırsever kişiler tarafından Kırgızistan’ın Oş şehrinde uygulanıyor. Aradan yıllar geçmesine, malzeme fiyatlarında artışlar olmasına rağmen Oş’taki cami 400 bin dolara mal ediliyor. Yani aynı projenin maliyeti 9 yıl sonra yarı fiyatından daha az!
Resmi işler nedense hep böyledir. 1986 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilatı’nda Şube Müdürü olarak görev yapıyordum. Bakanlık adına sanırım iki formalık bir kitapçık bastırılacaktı. Serbest piyasadan araştırıp bir fiyat aldım. Talim Terbiye Kurulu ya da Yayımlar Dairesi Başkanlığı’nın da matbaası vardı. Haliyle oradan da fiyat aldık ama serbest piyasanın iki katı gibi bir rakam verilmişti. Çünkü “Döner Sermaye payı, şu payı bu payı” diye bazı kalemler ekleniyor ve fiyat şişiyordu. Daire Başkanımız, “Yine de Bakanlığımızın matbaasında basılsın” deyince de haliyle kurum matbaasında bastırmıştık.
Kuyu meselesine geri dönecek olursak…
Anladığım ve araştırınca öğrendiğim kadarı ile kuyu açılacak ülkelere Diyanet ya da Diyanet Vakfı tarafından tıpkı Çin’e valiz almak için giden ekip ya da heyet gibi görevlendirmeler yapılıyor. Onların uçak paraları, konaklama giderleri, oralarda yaptıkları başka harcamalar, taksi paraları derken maliyet kabardıkça kabarıyor. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı yurt içinde olduğu gibi dış ülkelerde de kurumlaşmış durumda. Hemen her ülkede Din İşleri Müşavirleri, imamları, başka görevlileri var. Onlar devreye sokularak, elçiliklerimizin, konsolosluklarımızın imkânlarından faydalanılarak, ilgili ülkelerdeki sivil toplum kuruluşları, hayır kurumları ile yardımlaşarak masraflar en aza indirilebilir. Böylece hayır yapan kişinin verdiği paranın en az yarısı teferruat işlere harcanmamış olur ve hayır tam anlamıyla yerini bulmuş olur.
Bu arada Ahde Vefa Turan Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Harun Bey’le de görüşüp organizasyon hakkında bilgi alarak maliyeti düşük tutmayı nasıl başardıklarını sordum. “Otuz dört kişilik Yönetim Kurulumuz var ve tamamen gönüllülük esasına göre çalışıyoruz” deyip devam etti:
“Afganistan, Suriye ve Irak’ın Kuzeyinde kuyular açıp çeşmeler yapıyoruz ama hiçbirimiz uçağa, otobüse binip oralara gitmeyiz, ekip göndermeyiz. O bölgelerden gelip Türkiye’de okuttuğumuz, burs verdiğimiz ve ayrıca dostluk kurduğumuz gönüllülerimiz var. Onlar bizim adımıza bağlantıları kuruyor ve başından sonuna kadar işin takipçisi oluyorlar. Dolayısıyla uçak masrafı, konaklama gideri, harcırah vs. gibi giderlerimiz yok. Video ve fotoğraf çekimleri için de kimseye ve hiçbir kuruma ücret ödemiyoruz. Allah’a şükür yaptığımız hiçbir işte mahcup olmadık. Kuyularımız çalışıyor, çeşmelerimiz akıyor.”
Kimseyi ve hiçbir kurumu zan altında bırakmak gibi bir düşüncemiz ve hele de kastımız olmaz, olamaz. Ancak ortada bir gerçek var; hayır hasenat işleri de olsa, yol – köprü, tesis işleri de olsa iş resmiyete dökülüp bürokrasiye boğulunca masraflar katlanıyor, bazen de kanatlanıp uçuveriyor. Nitekim çeşitli devlet kurumları ve belediyelerimizin yaptırdığı işlerdeki fahiş fiyatlar gündemden hiç düşmüyor. Devlet İhale Kanunu 20 yılda nerede ise 200 defa değiştirilmiş ama bu konuya bir çözüm getirilmemiş. Tabir yerinde ise, her işte kör kuruşun hesabını sormak ve ince eleyip sık dokumak, kılı kırk yararak karar vermek gerekir. Hele de ortada hayır işi varsa hayır yapanın bir kuruşunun bile boşa gitmemesi için gayret edilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı bu işlerde masrafları en aza indirmenin yolunu mutlaka bulmalıdır. Kaldı ki bunu başaracak her türlü imkâna da sahiptir.
Osman Oktay