23 Aralık Cuma sabah saat dokuz sularında telefonda arayan; Dost, güzel insan Av. Selahaddin ARPACI idi. “Cumadan önce hareket edelim, sen Mehmet ÇETİNKAYA Başkanı ara hazırlansın” diyordu. Mehmet Bey ;“tamam ağabey ben hemen hazırlanıyorum. Birkaç yere telefonla haber vereyim saat 12 gibi Selahaddin Bey’in avukatlık bürosunda olurum” diyordu.
Saat 12’den önce Selahaddin Bey’in Avukatlık bürosunda buluşup Osmaniye Ceyhan Adana yolundan istikamet Konya’ya deyip yola revan olduk. Saat 12.30 sularında Ceyhan’da Büyük Mangıt yol ayrımında Cuma namazı için mola verip namazı eda ettik. Ceyhan Adana istikametinde otoban denilen yola geçip arabamızda gençlik yıllarında gür seslerle terennüm ettiğimiz marşlar ve ara sırada türküler dinleyerek bir çırpıda Adana Pozantı yol ayrımına varıvermişiz. Zaman o kadar çabuk geçiyordu ki tarifi güç. Türkü ve marşlara bazen bizlerde eşlik ediyor, gençlik yıllarını yaşıyorduk adeta. Adana Pozantı yolunda Pelit tesislerinde arabamız yakıt ikmali için kısa bir mola verip Pozantı’ya doğru ilerlerken önce “yağmur”, ardında “sulu sepken” ve nihayet “Gülek Boğazı”na doğru yaklaşırken şiddetli bir “kar” yağışıyla karşılaştık. Kar o kadar güzel yağıyordu ki yol kenarında bulunan ağaçlar adeta gelinlik giymiş goncaya dönmüş veya bembeyaz çiçekler açmış bir ağaç görünümündeydi. Bu sıra anı ölümsüzleştirmek için Mehmet ÇETİNKAYA başkanım fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyor, hem dışarıyı ham de arabada bizlerle “öz çekim” yapıyordu. Pozantı-Ulukışla-Ereğli yolu istikametinde Konya deyip ilerlerken Ereğli yakınlarında bir yol boyu lokantasında mola verip ikindi namazlarını eda ediyoruz ve ardından birer sıcak çorba içiyoruz. Arabamızın direksiyonuna Mehmet ÇETİNKAYA geçip Selahaddin ARPACI Bey arka koltuğa oturup uyku moduna geçiyor. Karapınar Konya istikametinde giderken yollara inen “sığırcık” kuşlarına çarpmamak için Mehmet Bey sürekli korna çalıyor ama yine de “sığırcıklara” çarpmadan edemiyor. Aslında “sığırcıklar” aniden uçarken gelip arabaya çarpıyordu. Saat 18 gibi Konya’ya varıp önce “Konya Şehirler Arası Otobüs Terminali”ne uğrayıp Eskişehir’e gidecek olan Çağrı ARPACIı’yı bırakıyoruz. Saat 19 gibi “Konya Mevlana Kültür Mekezi”ne geliyoruz. Kültür Merkezine geldiğimizde program başlamıştı. İçeri girip bizlere ayrılan yere sessice oturuyoruz. Program yeni başlamış olmalı ki; On iki Eylül öncesi Ülkücü Hareketin verdiği mücadeleyi anlatan slâyt gösterisi perdeye yansıtılıyor.
Perdeye yansıtılan slâyt gösterisinde “hıçkırıkların, gözyaşlarının” çıkmaması mümkün değil. Kimisinin tabutuna omuz verdiğin, kimisiyle omuz omuza verip kızıl emperyalizmin ülkeye sokulmaması için verilen mücadelede birlikte olduğun “ülküdaşın”, “can yoldaşı”, “arkadaşın” perdede görülüyordu. Perdeye yansıtılan slâyt gösterisinde taşınan pankartlarda “YAŞASIN DEVLET, YIKILSIN DÜZEN”, “KOMİNİZME GEÇİT YOK”, “KOMİNİZME, KAPİTALİZME, FAŞİZME VE HER TÜRLÜ ENPERYALİZME HAYIR”, “ ESİR TÜRKLERE HÜRRİYET” vs.dikkat çekiyordu. Dikkat çeken bir pankartta “KANIMIZ AKSADA ZAFER İSLAMIN” pankartıydı. Ne güzel günlerdi o günler demek geçiyor içimden. Ne güzel haykırırdık “KANIMIZ AKSADA ZAFER İSLAMIN” diye. “Davanın hak olduğuna inanıyor, İslam’ın tek kurtuluş olduğuna inanıyorduk. Türk dün İslam’ın kılıcı ve kalkanı olmuş bugün de İslam’ın kılıcı ve kalkanı olmalıydı” diyorduk. “İslam’ın bayraktarı olan Türk’ü cihana hükmetmek için Allah’ın memur kıldığına inanıyor ve o uğurda can veriyor, kan veriyor yerine göre şahadet şerbetini içmekten geri kalmıyorduk”. “Türk dün olduğu gibi bugün de cihana hükmetmeliydi, Türk yeniden dünyaya baş olmalıydı”. Allah’ım ne güzel duygulardı bunlar.
Derken slâyt gösterisi sona erip ışıklar yanınca etrafımıza bakınca kimler yok ki… Bizden birkaç koltuk geride İstanbul’da bu program için gelen Sevgili Erdoğan ASLIYÜCE ağabeyi görüyor sadece el sallıyorduk. Kalkıp yanına varmayı istediğimizde eliyle oturmamızı işaret ediyor biz de tekrar yerimize oturuyorduk. Derken konuşmalar faslına geçiliyor önce “AHDE VEFA TURAN BİRLİĞİ EĞİTİM DERNEGİ” başkanı Harun MERAL kürsüye geliyor ve güzel bir konuşma yapıyordu. Ardından Efendi BARUTÇU “ÜLKÜCÜ KİMDİR” diye uzun ama nefis bir konuşmayla ders veriyordu adeta. İnşallah Efendi BARUTÇU ağabey veya Harun MERAL başkanım bu güzel konuşmayı çoğaltıp dağıtılmasına vesile olurlar. Çoğaltıp dağıtılmalı ki ÜLKÜCÜNÜN NASIL BİR İNSAN OLDUĞUNU veya ÜLKÜCÜNÜN NASIL BİR İNSAN OLMASI GEREKTİĞİNİ herkes görür, ben ülkücüyüm diyen insan da kendisini kontrol eder ve ben bu yazılanların neresindeyim diye içinden geçirmeye çalışır. Efendi BARUTÇU ağabeyden sonra Ereğli eski belediye başkan yardımcılarından yine 68 kuşağının yetiştirdiği “ÜLKÜ ERLERİNDEN” bir ağabey “BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR” şiirini okuyor ve “ inşallah o rüzgâr ülkücüler olur” temennisinde bulunuyordu.
Arada gelen misafirlerin isimleri okunuyor: Davut Haskırış, Erdoğan Aslıyüce, Ömer Ay, Efendi Barutçu, Ökkeş Şendiller( namı değer Ökkeş KENGER), Ahmet Malkan, Ali İhsan Yıldırım, Selahattin Arpacı, Abdullah Topaç, Kemal Aydın, Ahmet Koçak, Suat Telatar, Nurettin Taşar, Turgut Kaya, Mahmut Yaraş, Mustafa Celepçi, Halil İbrahim Kara, Ulvi Batu, Musa Erarıcı, Vehbi Gökdemir, Erbil Aksoylu, Ertan Bilici, Musa Karaçor, Halil Seyhan, Nevzat Kale, Ümit Deniz Kulluk, Ramazan Hodaloğlu, Ahmet Arıkan vs kimler yok ki.
68 kuşağının yiğit erleri kar kış demeden toplanmışlar meğer. Sunucu arkadaş “Şimdi yazılarıyla hâlâ bizleri aydınlatan Selahaddin ARPACI Bey hitap edecek diyor ve salon alkış yağmuruna tutuluyordu. Selahaddin Bey: “Birliğin, dirliğin, bizi bir yapacağını, iri yapacağını” belirtip “siyasi partiniz ayrı olabilir ama sizin kimliğinizde ÜLKÜCÜ TÜRK MİLLİYETCİSİ yazdığını sakın unutmayın ve ona göre hareket etmelisiniz” diyordu. Selehaddin Bey’in konuşmasının ardından kısa bir müzik ziyafeti sonunda bazı katılımcılara; özellikle 12 Eylül öncesi çile çekmiş ülkü erlerine plaket verilmesine geçiliyordu. Plaketlerin ardından, “Yeni Ufuklar” dergisini çıkaran gençler kısa bir konuşmayla dergiyi çıkarmaktaki amaçlarını açıklamaları ve ardından da Ülkücü Gençliğin aksaçlılarından Erdoğan ASLIYÜCE dünü, bugünü ve yarına nasıl geçilmesi gerektiği hususunda bilgi verirken: “Rahmetli Alpaslan TÜRKEŞ bize “Somuncu Baba”, “Sadrettin Konevi”, “Hacı Bayram-ı Veli”, “Sarı Saltuk”, “Hacı Bektaş-ı Veli”, “ Aki Evran” ve “Geyikli Baba” yı iyi öğreniniz. Bu mübarek zatlar Anadolu’ya ne zaman ve niçin gelmişlerdir” diye ev ödevi verdiğini belirtip, gençlerde bugünü yarına aktarmak istiyorsak, yarın daha sağlam adımlarla hareket edebilmemiz için geçmişi iyi öğrenmek ve ÜLKÜCÜ ŞUURLA şuurlanıp ona göre hareket etmemiz gerektiği hususunda” bilgiler verip tecrübelerinden bilgiler aktarıyordu. Erdoğan ASLIYÜCE’nin ardından salona Türk Milliyetçiliğinin, Ülkücü Hareketin müzik alanında uç beylerinden Esat KABAKLI alkış tufanı arasında salona giriyor ve muhteşem bir müzik ziyafeti veriyordu. Esat KABAKLI ile birlikte söylenen türküler ve marşlarla salon inlerken yaşı altmışın üzerinde olanlar adeta yeniden kendilerini on beş yaşlarında yağız birer delikanlı gibi gördükleri kesindi. “VUR BOZKURTUM VUR TİLKİYE, VUR KURTULSUN TÜRKİYE” derken salon yıkılıyordu.”ÇIRPINIRDI KARADENİR” söylenirken gençlik günleri yâd ediliyordu yeniden. Sözlerini Ozan ARİF’in yazdığı iki güzel “ÇANAKKALE” şiiri Esat KABAKLI bestesi olarak salonda yankılanıyordu.
Esat KABAKLI konserinin ardından bol bol hatıra fotoğraf çekilirken; ben salondan daha önce ayrılan Erdoğan ASLIYÜCE’yi arayıp nerede olduğunu öğreniyorum. Dışarıda sizi bekliyorum deyince(Erdoğan Bey sigara tiryakisi olduğu için dışarı çıkmış olmalı) bizlerde dışarı çıkıyoruz. Erdoğan Bey ve Efendi BARUTÇU ile ayaküstü sohbet edip günün hatırası olması için fotoğraf çektiriyoruz. Saat gece 24’e (on ikiye) yaklaştığı için yavaş yavaş ayrılık vakti geliyor. “Konya’da gece çorbacılar olur”, diyor Ömer KOÇ ( Geleneksel Okçuluk Federasyonu kurucu Başkanı)Bey. Arkadaşla güzel bir lokantaya gidiyoruz. “Lokanta da genellikle bu saatlerde çorba olur” diyorlar ve bizde birer işkembe çorbası ve ardından Konya’ya has kavurmalı pilav yiyoruz. Lokantada bizlere birer kıyak yapıp ikramlarının arasında olmamasına rağmen sade, hiç katışıksız, saf bir Türk Kahvesi ikram ediyorlar. Ömer KOÇ Bey tam bir gönül eri. “Erzurum Atatürk Üniversitesi Mezunu” imiş. Erzurum’da birçok ortak arkadaşımız varmış. Onların kulaklarını çınlatıyoruz.
Saat 12.30(0.30) sularında Ömer KOÇ Bey’in ısrarlarına rağmen biz Osmaniye’ye dönmek için müsaade istiyoruz. Arkadaş bizi çevre yoluna kadar getirip yolu gösteriyor ve kucaklaşarak vedalaşıp helâlleşiyoruz.
Dönüş yolculuğunda kaptan şoförümüz Mehmet ÇETİNKAYA oluyor. Selahattin Bey arka koltukta uyurken Mehmet ÇETİNKAYA ile sohbet ederek yol alıyoruz. Gece saatleri olduğu için “sığırcı kuşları” yok diye söylenirken gecenin soğuğunda yine de birkaç kuş uçuyor yoldan. Konya-Karapınar- Ereğli arasında kar yağışı şiddetleniyor. Konya’ya giderken 100-120 km hızla gidilen yoldan ancak 40-50 km hızla ilerleyebiliyoruz. Bir ara ben de uyuklamışım Ereğli yakınlarında. Uyandığımda Ereğli’ye geldik mi diyorum ama Mehmet Bey gülüyor, Ereğli mi kaldı Ulukışla yakınlarındayız diyor. Sabah saat 06.30 sularında, sabah ezanı okunurken Osmaniye’ye geliyoruz. Hepimizin ortak görüşü sabah namazlarını eda edip yatmak oluyor.
Adana ve Osmaniye’de bir söz vardır, “git gel Konya altı saat” diye. Bizde on sekiz saatlik bir Konya ziyaretinde VEFA’nın İstanbul’da bir semt adı olmadığını, İstanbul’da bir semt adı olmanın yanında güzel insanların yüreğinde yaşayan güzel erdemlerden birinin adının da VEFA olduğunu “AHDE VEFA TURAN BİRLİĞİ DERNEĞİ”nin güzel organizasyonu ile tekrar hatırlamış oluyoruz.
Ne güzel bir duyguymuş VEFA
Ne güzel bir hareketmiş VEFA
Bundan sonra VEFA dendiği zaman “AHDE VEFA TURAN BİRLİĞİ EĞİTİM DERNEĞİ” aklımıza gelecek ve bu vesileyle güzel duyguyu ömür boyu yaşatacağız inşallah.
Not: İstanbul’da da yine ÇİLEKEŞ ÜLKÜ ERLERİNİN kurduğu ve buluşma yerleri olan bir “AHDE VEFA DERNEĞİ” nin olduğunu da belirtmeliyim. İstanbul’daki AHDE VEFA DERNEĞİ’ndeki Ülkü erleri sizlere de selam olsun. Selam sizlere, selam verilen şanlı mücadeleye.
Selam kutlu geleceğe.
Musa SERİN
23 Aralık 2016